Sunday, June 17, 2012

çiçeklerle uyuduğu için duyar beni

en çok sohbetini özlüyorum. patır kütür yaptığımız münazaraları da.
duygularını ve tepkilerini ortaya koyabilen o yetişkin adamı...
aşağıda ne varmış diye uçurum gibi bir noktaya koştururken ben, "aman dur", "sakın ha" demek yerine azıcık sendeleyecek olsam beni hemen yakalayabilecek mesafede duran insanı...
diğer ya da başka değil de "öbür" demeyi öğreteni...
plaktan türkü dinlerken golden gate'i boğaz köprüsü'ne benzetemeyip dönme kararı alan genci de çok özlüyorum.
kara mizaha ve ince espriye kafası çalışan zirzop çocuğu da epey özlüyorum.
uykudan önce masallarını okuyan, anlatan yumuşacık sesi özlüyorum.
boşanmalarından sonra akıl sağlığımı korumamı sağlayan upuzun konuşmaları yaptığımız adamı özlüyorum.
çocuk parkında tırmandığım bir sonraki basamağa deli gibi sevinen şaşkın babayı çok özlüyorum.
kreşte yaptığım sulu boya resimleri ofislerinin duvarlarında eskiten insanı...
bir şeyler yazmaya başladığımda, o metinleri benden gizli, meslektaşlarına gösterip, "bakın bakalım benim kız birşeyler yapabiliyor mu?" diye sorup gerçekten "uzman" görüşü arayan disiplinli akademisyeni de çok özlüyorum.
kızılay meydanında zıplaya zıplaya en az 3 kere hapşıran ve beni her seferinde çok "utandıran" adamı da gayet çok özlüyorum.
demir eksikliğim çıktığında "hayallah biz bunu nasıl atladık?!" diye günlerce omzu düşük gezen o hassas insanı da işte...
ilkokulda bana kesirleri anlatan ve "sıfır" kavramıyla karışan kafamı seven adamı özlüyorum.
ortaokul hazırlıkta ingilizce öğretmenim margaret hanıma, bize ingilizce öğretebilmesi üstüne "nasıl yaptınız?" diye soran alçakgönüllü adamı özlüyorum.
bana şiir çözümlemeyi gösteren ve bunu tesadüf annabel lee ile yapan edebiyatçıyı...
benimle ilk rolüm için sabah akşam replik çalışan, oyunu çözen ve karakter yaratan takım arkadaşımı...
beni hep adam yerine koyup dertleşen dostu özlüyorum.
son günlerinde bile "erken islam'da mizah" gibi kitaplar okumaya çalışan inatçı bir araştırmacıyı özlüyorum.
bir kitabının ikinci baskısını, hastalığının bilincinde, koşturarak yetiştirmeye çalışan ama bu korkunç acıyı en gerçekçi biçimde çaktırmayan ruhu özlüyorum.
anneme rağmen eve yavru kedi getiren suç ortağımı özlüyorum.
bir öğlen yemeği için, akşama envai çeşit yemek hazırlanırken, bana bir tabak makarna veren anneannemi, "bu mudur?" şeklinde azarlayan duruşu özlüyorum.
bana bisiklete binmeyi öğreten insanı özlüyorum.
odtü'de gelincikler açtığında, otların içinde dolanalım, çiçek toplayalım diye, beni kreşten erken alan arkadaşımı özlüyorum.
"zekasını ve güzelliğini benden almış. geri kalan herşey annesinden." diyerek annemi deli eden adamı özlüyorum.
tulumba tatlısına ve üzüme dayanamayan komik insanı özlüyorum.
lise civarlarında "beni bakireliğimden kurtar yağmur" diye upuzun bir şiir yazıp, ona okuttuğumda, doğum kontrol yöntemleri hakkında konuşma zamanımızın geldiğini düşünen çiçek çocuğu özlüyorum.
ilk defa ona bir rüyamı anlattığımda önüme altı tane ingilizce freud kitabı koyan bilinçli babayı özlüyorum.
helsinki'de konaklamak için hostel ayarlayıp, "bak bunlar türkiye'de yok ama görüyorsun gayet normal, herkes buralarda da kalıyor. sonra kendin de kalırsın." şeklinde hayat dersi veren "değişik" insanı da çok özlüyorum.
"toplu taşıma olan şehirde araba almak israf ve doğaya zarardır." diyen idealist adamı özlüyorum.
bugünlerdeki çıkmazlarımı ve düşünemeyen kafamı paylaşabileceğim tek insanı özlüyorum.
ailemi özlüyorum, neden sonra bir tek ondan oluştuğunu anladığım...
çok özlüyorum babamı.

Wednesday, June 13, 2012

this is going to be such a great story when i'm old or dead
this is going to be a truly painful story as i age
this is a stabbing story, stabbing me every moment
every moment it develops
every moment is a new phase
every moment...

i'm locked.
i'm frozen.
i'm not.

a hand?

Wednesday, March 23, 2011

başka bir açık an

yine yazabiliyorum ama diğer gündüzlerde de olduğu gibi bence yine bir kaç saat sonra ulaşamayacağım. yine not düşüyorum. bakalım...

Tuesday, March 22, 2011

bloğun açık bir anı

bu not şu an bloğuma girip birşeyler yazabildiğimi kayıt etmek için yazılmıştır. bu kadar.

Friday, March 18, 2011

the new lip

true on a fall,
smell of a newly arrived city.

this is not the usual smell.
there is too much water element.

a bright day.
huge windows at the airport.

no rush, but plenty of people.

and i fall.
truely.
it is spring.
very timely.
gladly.
and i fall.
truely.
as i proceed with my very first steps here.
i fall very gladly.

Friday, March 12, 2010

pull!

a fast splash of cold water.
do i feel better?

pining for the next step.
do i miss you?

nights happen to just come.
do i leave you behind?

obscene invisible curtains before my eyes.
do i come closer to you?

a very inappropriate familiar couch.
do i feel your breath?

we've let them sleep.
does this mean we're cool?

i lie here, you kneel beside me.
do i stay?

you let me for the next move.
do i wait for another moment?

up one shoulder,
i swallow your breath.
a tiny smooth luscious meeting.
we lose it.
famished.
thirsty.

breathing's tearful
we bleed trembling.
fingertips are numb.
hands ruminating
reading, memorizing.
loudly silencing
wallowing in a kaleidoscope
in creamy liquids
embosomed steaming
yet hungry
yet thirsty
astounded
by the arriving
calmness of a sage
faces, fragile as whatever is sacred
rushing blossoms
i touch with utmost care
and you hold with most delicacy
still we bleed, a desire.

we let ourselves the next move.
do i ever wanna move?

we stand up
we walk
we sleep
probably, will wake up.
as nights happen to just come,
cores will pull, to survive.

Wednesday, March 10, 2010

anu-k

yıllar önce gezdiğim sokakları özlüyorum. başka dillerin sokaklarını. gündelik hayatlarına anlık misafir olduğum insanları özlüyorum. geçip gitmeleri(ni), şöyle kuvvetlice. yüzyıllık binaların taşlarını özlüyorum. sokakların, kaldırımların eğilmiş asfaltlarını.
güne onlarla başlayıp, onlarla devam etmeyi istiyorum yine. aynı şeyleri yapmadan. camların ardında görmek, öğlen yemeğinde karşılaşmak gibi. "bütün gün bu şehirde yürüyebilirim. zaten bunun için burada değil miyim?" sözcüklerinin zihnimde zıplamasını özledim.
zaten hep oradaymış gibi misafir olmayı özledim.
"bir ömürlük misafir" hani...
'perdesiz'