Monday, November 24, 2008

cities that i love, cities that i'm curious about, cities that somehow i feel connected to (II)

BERGEN






THE STATE OF CHIAPAS






SADO ISLAND






STOCKHOLM






(none of the pictures were taken by me. i collected them from the internet and have no claims upon them.)

cities that i love, cities that i'm curious about, cities that somehow i feel connected to (I)

SUVA






PARIS



   





ST. PETERSBURG (PETROGRAD, LENINGRAD)






NEW YORK






(none of the pictures were taken by me. i collected them from the internet and have no claims upon them.)

Thursday, November 20, 2008

bir nevi yapılacaklar listesi

sinemaya gidesim var. birbiri ardına film izlemek... sinema salonlarında.
kendimi müziğe teslim edesim var. gümbür gümbür konserlerde mesela... 
günlerce trenle yolculuk edesim var, trans sibirya gibi... borealler arasından, uçsuz bucaksız beyazlıkların kıyısından giden bir tren...
odamı toplayasım var, ne ilginç... (bu hissi kaçırmamam gerek işte!)
okuma ve yazma üstüne bir hayat kurasım var, hayatın epey bir bölümü geride kalmışken...
geride kalmış demeyesim var, akıllı olup, o bavulu kullanmayı beceresim, utanmayı bir kenara bırakıp mesela! 
ve son olarak umm... nası derler, the last but not the least, bunlar içün yollar bulasım...
yeni yollar, yenilenmiş yollar, revize edilmiş yollar, hiç bilmediğim yollar, unuttuğum yollar, düşünmediğim yollar vs vs... 

fatboy slim'den geliyor: right here, right now

Thursday, November 13, 2008

uykudan önce

madrid'te ben harper dinleyip, bol sulu bira içmek
madrid kapanmış ama... kim bilir kaç sene oldu... 

portatif şehir hafızalarımız... 
kokusunu bırakan sadece kediler köpekler değil işte...

"mutlu gezmek isteyen, hafif gezmelidir" di mi?
"sil baştan" gibi değil her zaman.
bazen toplanır müzikler, yazılar, kokular vs vs, ama yine de kuş gibi hafiftir işte! 

şimdi mesela. perdelerin arasından gün ışığı süzülürken, masa lambam daha yanıyorken, last.fm shuffle shuffle sürprizler yaparken, birazcık uykudan sonraki günümü tasarlarken ve şimdi yavaş yavaş uyananları, yukarda kısık kısık horlayan babaannemi işitirken... 

Question! demişken... durmak, dinlemek... 

hafif yüklerimi sevmek
yüklerin hafifleyebilişini sevmek

metre metre gerinen bir kedi
didi
küçük didi, büyük didi... 
uyanan didiler

uykusayan bünyem
ve böğürtlen düşleri
minik bir yolculuk şimdi
up the spirals

Saturday, November 8, 2008

sesim geliyor mu? sesimi duyan var mı?

çocukluk albümlerim vardı, bi evden öbürüne getirmiştim 
hiç lafı açılmadı bir daha
karşımda duruyorlar 
bu odada, hep bu odada

8 haziran'ı söylemiştim, aslında biraz da zorunda kalarak
ses seda gitmişti
yük oldu boş yere diye düşünmüştüm
ses seda gitmişliğini koruyordu
sordum, yoo normal bir gündü
öyle miydi, değil miydi
bilemiyorum

başka ölümler geçti
ses seda gitmedi

bilemiyorum
hiç bilemiyorum

ses!

iyi değilim ben. 

Tuesday, November 4, 2008

ege'de fikret kızılok dinler gibi...

ya da chopin dinler gibi, prelude'lerden mesela
ya da john cage, izler gibi, ormanda mantar toplayışını örneğin... 

müziği de mantarı da toplarsın, sonra mutfağa... sonra sofraya...

sesleri, sözleri toplarsın, sonra mutfağa... sonra kimileri buraya...

sofrada kimler var? 
ne kalabalık sofralar kuruyoruz di mi bazen... 

ne sohbetler, ne alışverişler... 

belki de dostlar alışverişte görsündür... 

sizinle paylaştıklarımı, küçükken beraber uyuduğum kuzumu paylaşır gibi paylaşıyorum
benimle paylaştıklarınızı kendimden gayrı tutmuyorum
teklikleriniz, bireysellikleriniz, sevdikleriniz, sevmedikleriniz önemli benim için

saygı duyuyorum. 
kendinizi var ediş biçimlerinize saygı duyuyorum. 
severim sevmem, yakın bulurum bulmam... bunlar başka ama saygı duyuyorum.

siz de öyle yaklaşıyorsunuz bazen bana
saygı duyar yaklaşımlar
içten ve kendiliğinden paylaşımlar 

ama ne çabuk yitiriyorsunuz inandırıcılığınızı
ne çabuk yitiyorsunuz
kendi emeklerinize de, kendi zamanınıza da saygı duymuyorsunuz demek...
gelip geçiciliğinizi ne çabuk teslim ediyorsunuz kendi ellerinizle
sapasağlam sahip çıkabildiğiniz ne var?

doğurduğuna da inanırım, öldüğüne de...

şaşırmak değil bu yazdıklarım.
acıtmanıza yine izin verdim.
ve şimdi hiç kimse yokken
ve muhtemelen olmayacakken
kendimi sağaltmak zorunda olan yine benim

bundan böyle siz cüret eden ve laubali olansınız. 
gülünç ve ukala dümbeleği.
hin ve oyuncu. 

bilerek ve isteyerek koymadığım mesafeyi 
davet ettiniz

"kolay kazanılan" ve "hali hazırda orada olan" değildim aslında
ama çoğu genel geçer kurallar ve göstergeler bunlara işaret ediyordu değil mi? 
yanıldınız, üzgünüm. 
sizin için, "orada" değilim artık.
umrunuzda değildir ya, ben gene de yazayım. 

size anlattıklarımla ne yaptığınız umrumda olmayacak artık
umrumda olacakları paylaşmayacağım zaten
fark edecek misiniz bilemem tabi... 

saygı duyuşum da sıradan olacak
"siz" diyeceğim. 

karşısında bir "biz" olmadan hem
tekim çünkü.
doğduğum gibi
yaşayageldiğim gibi
hiç bir zamanda ve koşulda değiş(e)mediği gibi
her çoğalışta heveslenişim
ve yeniden tek oluşum gibi

"siz" diyeceğim
bir kez daha