Friday, June 12, 2009

ca

june 11th, 2009

afternoon.

my first diagnose. 

Wednesday, April 8, 2009

amanın mimlendim!

bahar's diary tarafından mimlendim. mimli dürtük konusu: bu aralar aklımı kurcalayan, almazsam gözüm açık giderim dediğim, almak için yanıp tutuştuğum 3 şey. birincisini şıp diye söyleyebilirim, o bir n79. ikincisi, neyse parası verip alacağım bir iwork paketi. sonuncusu ise mmm... ne desem ne deseeem... aha! evet evet! bir bisiklet!
konuyu biraz daha açmak gerekirse: 
1. n79
öyle habire telefon değiştiren biri değilim. hatta az daha sabretsem şimdiki telefonumu antika olarak satıp deli paralar kazanabilirim. ama obama'nın değişim rüzgarı beni de çok etkilemiş olacak ki, o kadar sabır gösteremeyeceğim. neler istediğimi belirledim, bunlar çerçevesinde neredeyse bir hafta boyunca telefon ve teknolojileri üzerine çalıştım. (evet evet çalıştım resmen. buyrun symbian yazılımına dair her tür soruya açığım mesela.) ve sonunda n79'u almaya karar verdim. şimdi ne zaman ve nasıl alacağımı çözmem gerek. ufak bir ayrıntı olarak... 
bir macbook kullanıcısı fakat harddisc'i yenilenmiş biri olarak, bilgisayarımı eskisi gibi kullanabilmek istiyorum yeniden. harddisc faciasından sonra uzunca bir süre hmpf dedim oturdum. sinir oldum, neredeyse küstüm. deneme versiyonlarıyla idare ettim ama yetti gari. neyse parası verip alıcam. zira iwork'le bişiler yapmak gerçekten çok zevkli ve kolay. aslında sözün kısası daha hızlı çalışabilmeye ihtiyacım var. ama önce hangi paketi almalı, buna karar vermeliyim. 
3. bisiklet
evet bir bisiklet istiyorum yeniden. çok özledim. kısa yolculuklara da çıkabileceğim bir bisiklet istiyorum. orda sürülmez, burda sürülmez diye bişi yoktur. bisiklet varsa yol da bulunur. ahan da budur! ayrıca minik bir yolcum bile olabilir: didi. kedim. sonra onun, şöyle fotoğraflarını da çekerim belki. evet yaa... nefis olurdu... 

evet kendi adıma diyeceklerim bunlar olsun. aynı soruyu, ilhan, mert ve ceren'e de sormak istiyorum. hanımefendi ve beyefendiler sizi mimledim! nedir acaba son zamanlarda almazsam çatlarım, evet evet istiyorum, çok istiyorum dediğiniz 3 şey? 

patikadan

sallantıda kalabildiğim ve yaz(a)madığım kadar dublin'de bir ağaca çıkıyorum. çıkıp çıkıp iniyorum, düşüyorum. yüzüstü, sırtüstü, tepe taklak... 
sözcüklerle gökyüzü arasında şehre inen bir patika var. patikanın iki yanı etekler. rüzgar kuvvetli esiyor çoğu zaman. ellerim buz kesmiş bile. yürümeye devam edişim hava bana ben ona biraz daha sokulalım diye. akşamüstü olmalı, saat bakımından. ama hava kararmayalı çok oldu. öyle ki kendimi bildim bileli hava kararmıyor. 
rüzgar iliklerime kadar işliyor. oraya buraya itelediği de oluyor. gıdıklar gibi. 
şu ağaca her çıkışımda ayrı bir renk cümbüşüyle karşılaşıyorum. nutkum tutuluyor. 
ağaç beni de her salladığında, dalı gibi düşünebiliyorum kendimi. nefesimi rüzgar veriyor, bedenimi ağaç. 
burada kalabildiğim her an, sözcükler şehre bensiz iniyor. patikadan. 

Friday, February 20, 2009

sakil bir yanılgı ya da öyle mi dersin?

haznesinden taştığını görüyorum. görecek kadar uzak mıyım? 
deniz hiç birleşmiyor aslında. o, nüfuz eden. 
yani kendisini böyle düşünmek istiyor. 
bir sakıncası yok. 
düşüncesiyle mizahı da bir, mizacı da.
görecek kadar yakınım bu durumda. 
ama hangisi daha zor bilmiyorum. 
bir zorluk seçmek durumunda mıyım? 
değilim herhalde. 
hatta, muhtemelen olamam da... 
akıp gittiği için. 
akıştan gayrı olmadığım için. 

haznesinden taşmak onu böbürlendiriyor. 
kıs kıs gülümsüyorum. 
hince değil ama görebildiğim için. 
görmeme izin verdiği filan yok. 
ama karşı çıktığı da yok. 
görmüyormuş gibi yapmamı istiyordur belki. 
"gibi yapmayı" pek beceremem.
gördüğümü biliyor. 

ama bu bir oyun değil.
umarım bunu da biliyordur. 

bir taş kaç defa seker -en çok- denizin ustunde?