Monday, June 25, 2007

arsivden : )

"karar verilemez olanların belki de bizi en mutlu edeni. karar verilemez'i derrida'nın "undecidable" kavramının türkçesi olarak aldım. başka bir çevirisi varsa biri beni düzeltiversin.

bu kavrama göre anlam bilinemezlik, negatif anlamda bir yokluk içinde değildir. ama anlama karar verilemez, verilememektedir. tam da bu yüzden hep vardır. varlığını bu yolla kesinleştirir, dikkati kendine çeker. varım diye ısrar eder. ordan burdan karşımıza çıkar. anlam anları, aralıkları, eşikleri yaratır. kendimizi içlerine yerleştirdiğimiz türlü yapılarla oynar sürekli. aslında pek de yerleşik olmadığımızı gösterir. biz de aslında buna gönüllü oluruz çünkü her çeşit dil aktivitesi bir anlam oynaşmasıdır.

bu anlamda dilin kendisinden ve anlam bulmaktan çok daha yaşamsaldır karar verilemez olan: aşk.

(ayrıca laclau ve mouffe söylem analizi teorilerinde, söylemin hegemonik karakterden sıyrılmasında derrida'nın yapısöküm yapısından faydalanırlar. karar verilemezlik de bu yapının temel taşlarındandır. bu bir döngüdür. hegemonik olan olmayan şeklinde dönüşümler yaşar söylem. söylemin dönüşebildiği kadar bile aşka gelse dünya ne güzel olur :) )"
16.06.2006 06:40'ta gezgin'e yazmisim.

simdi burada da pek fena olmadi sanki. yine bir yolculuk oncesi.

as somethings resist the c(o)urse of time

you may wanna cuddle up in right where the resistance is most persistent.

you may enjoy a melting flow.

you may believe that "they lived happily ever after"

you may also believe that they always did so.


peace can be heavy. maybe until it becomes an inherent part of a mutual truth.

well in the meantime, you gotta believe. not like hope but body and flesh, soul and spirit, mind and brain, heart and blood...

Thursday, June 14, 2007

bi yolculuk oncesi

datca. en son 12 yasimda gitmistim. bizimkilerin ayrilmasindan sonra babamla ve babaannemle ilk yalniz tatil. "genc kizliga ilk adim" ve panik ve denize girememe ve sinir. aktur'da ust komsular... babamin ve simdi de bizim pesimizi birakmayan bir eski sevgili. eski sevgilinin benimle arkadas etmeye calistigi kizlari...

hatirliyorum o zamanlar da severdim yalniz kalabilmeyi. firsat ciktikca yarim adanin tepesine tirmanirdim. manzara hep ne guzeldi ordan. sessizligin ne agir olabilecegini ilk o zamanlar ogrenmistim. asagi inmek uzun isti ve o sessizlige dayanmaya mecburdum. iyi ki mecbur olmusum. kalbin beden sarsan carpmalarindan oturu, tirmanis sonrasi dinlenmek de hikaye olurdu. ama yeniden sahile inip, kalabaligi gorup, onlarin benim az once yasadiklarim hakkinda hic bir fikirlerinin olmadigini duyumsamak ne ukala ama bir o kadar da muthis bir keyifti.

simdi buyuduk. yas otuza ramak kala, hadi ben bir kaybolup gelecem dersem ayip olur. olsun, yine de diyebilirim. bakalim zamanim ve halim olacak mi... dalisin sukuneti, o yogun havada suzulme keyfi bile yeter belki. yolculuk yarin aksam ama ben simdiden heyecanliyim. yola eksik cikiyoruz. ama sanki her yola eksik cikiliyor.

aman cok buyuduk, koca koca laflar eder buluyorum kendimi. disardan nasil gozukuyor bilmiyorum ama ben kendimi buyumus de kuculmus gibi hissediyorum. gormus gecirmis bir cocuk olarak da bu sabah duydugum su sozu kalbime kaziyarak yola cikiyorum: "cok asklarimiz oldu ama hic ayibimiz olmadi."

Wednesday, June 13, 2007

bi yolculuk sonrasi

evde olmak guzel simdi. tek basima. muzigim, yazilarim, sukunetim...

ama belli ki, giden ben de olsam gidene el salliyo da olsam, yillar gectikce hoscakal demek iyice zorlasiyor.
belki de hoscakal diyerek ayrilinacak yakinliklar giderek azaldigindan. bu hep boyle mi olur bilemiyorum tabi. bi tane yasamim var. bundan bi kac sene once jeff buckley tadinda sizilar olurdu bunlar. simdilerde daha bi senfonikler. senfonik sizilar. atonal senfonik sizilar.

yeni yeni gruplar turedi. cok basarili cover'lar yapiyorlar. orjinalleri de hatirlamak bi garip geliyor bazen. chill out, nu jazz ama bi yandan da haddinden cok gonderme.

gonderme bi dur evet. bi dur. durdugun yer iyi. dur bi bakayim sana. soyle bi bakisalim, sonra sariliriz. senin sen oldugunu bi goreyim. senin sen olman bisi demek degil aslinda. "kendi"nin en transparan tarifi "tarihsel ozne" olsa da burdaki iki sozcuk de alabildigine muglak, gayet iyi biliyorum bunu.

muglakta rahat edebilmeyi becermek gerek. kosul olarak degil de, belki simarikca keyif alabilmek icin. bu da kafama bi post-it olsun.

bi dursak gercekten. durup tenlerimizden nefes alsak, gozlerimizi de kapasak, zaten gorecek pek bisi yok "disarida".

simdiki ben daha oncekinden cok da farkli degil. nakaratlari hala cok seviyorum. evet kemiklesen cok sey var bi yandan, bu kemiklesmeye, net olabilmek diyorum ve boylece katlanilabilir oluyor. ama ben yine de en cok parmak uclarimla okumayi seviyorum.

Wednesday, June 6, 2007

and sorrows end...

xxx.
"When to the sessions of sweet silent thought
I summon up remembrance of things past,
I sigh the lack of many a thing I sought,
And with old woes new wail my dear time's waste:
Then can I drown an eye, unused to flow,
For precious friends hid in death's dateless night,
And weep afresh love's long since cancelled woe,
And moan the expense of many a vanished sight:
Then can I grieve at grievances foregone,
And heavily from woe to woe tell o'er
The sad account of fore-bemoaned moan,
Which I new pay as if not paid before.
But if the while I think on thee, dear friend,
All losses are restor'd and sorrows end."

Shakespeare