sırlı perdelerinizi sevsinler sizin
bakıp bakıp hayran kaldığınız sırlı perdelerinizi
hani "söyle bana" ile başlayan sorular sorabildiğiniz
ilk selam hesabı yapan ufacık beyinlerinizi de sevsinler
"ben demem o desin bana ne" kısmından öteye gidemeyen nasırlı düşünüşlerinizi
hissettirmeye çalıştığınız ama "adam" gibi yüzüme söyleyemediğiniz herşeyi aynen yüzünüze tükürmek istiyorum, yarabbi şükür diyeceğinizi bile bile...
tereyağından kıl çeker gibi oluyor di mi herşey?
size bunun için izin verilmiş çünkü
çünkü memlekette eğlence kıtlığı var
ne şirinsiniz! öyle şirinsiniz ki, sıfatlarınız "güzel ve tatlı"yla sınırlı
diyabetiniz bile gizli
çuvalla kusabilir ve avuç avuç sümkürebilirim
şahane fantaziler kuruyorum şu an
biraz alır mısınız?
alırsınız alırsınız...
verici olduğunuz kadar alıcısınız da
ayarlar epey bozuk ama yapacak bişi yok, hamur yaş
kofluğunuzdan etrafın hava akımları değişiyor
giren çıkan belli değil, malzeme çürük olunca...
çürük malzemeyle de en iyi sıvıştırma yapılıyor değil mi?
sıvışık sıvışık yalanlar söylüyorsunuz
söyleye söyleye hem kendinizi hem de halkalarınızı inandırıyorsunuz
yakınlıklarınız böyle işte!
kof kof pof pof poh poh
poh pohlayamayacağınız bir yakınınız oldu mu hiç?
poh poha gereksinim duymayacak bir yakınlık
ödünüz kopuyor değil mi?
can havliyle çığlıklar atabilirsiniz bir yergi karşısında
eyvah! ya kalabalığınız bitip giderse
ya yiterse bu et yığını
eyvah! o zaman tek kalırsınız...
eyvah! o zaman bir gece vakti buz gibi sokağa hatta donsuz atılmış olursunuz di mi...
siz buna "zibidi" gibi kalmak dersiniz...
ama bazılarının seçimi budur.
bazıları çırılçıplak, buz gibi bir sokakta, gecenin kör vakti kalsam, ne olur? diye merak ederler
siz buna kaşınmak dersiniz
bazıları buna "kendini maruz bırakmak" der, korunmasız "dışarıda" olabilmek
ne cengaver avcılar var dışarda, ah ne cengaver onlar
cin olmadan cin çarpmaya kalkan güdük ruhlular!
en cengaverleri, kendilerini "dost" olarak yedirebilirler size
oysa bunlar bol kaşarlı tosttur hani
"dost, biz onu yitirme histerisi içine girmişken, kendisini bize unutturmayandır." demişti
her, kendisini unutturmayan dost değil elbet
her, yitirmeye çalıştığımızın da olmadığı gibi
dik dur ve yüzüme söyle!
her ne ise
gezi gözlem kolluğundan sınıf başkanlığına terfi etme günleri geride kaldı
ama sen hala öğretmene ispiyonlama taktiklerinde kalmışsın
uzun yıllar oldu değil mi?
bunca zaman pratiği yapılmış bir beceriyi bırakmak zordur herhal
değerlendirmeleriniz kadar varoluyorsunuz
hepsi bu.
e-valuation'ın "e"sini atarsanız feraha ereceksiniz haberiniz yok
ama herşey "e" di mi bu zamanda...
"e" zamanda zaten herşey anlık.
sır perdeniz de kalktı aslında çoktan
histeriye kapılacak zaman da yok
sıvıştığınız ve sıvıştırdığınız yalanlarınızla kaldınız
sevsinler
aciz ve ucuz ve temaşa içinde sevsinler
bundan da yoksun kalırsanız
daha tehlikeli olacaksınız
sevsinler
sizi bol bol sevsinler
ışık geçirmeyen yeni perdeler dikin, diktirin
ses de geçirmesin
selam da veremeyin, bu derdiniz de kalksın
sizi acizliğin en üşümüş ruhları sevsin
uyuşun, hiç bir şey hissetmeyin.
yalan söyleyin, sevsinler sizi.
No comments:
Post a Comment